27.10.06

Saat

Saat…

Tik tak… Tik tak… Tik tak…

Sa’ at…
Yüksek sesle: SA’ AT!..

Sesi duyuyor musunuz? Saat sözcüğünün bir ritmi mi var, yoksa ben yavaş yavaş aranızdan ayrılıp çizginin öte yanına mı geçiyorum? Bu ritim üstelik, bir saat sesine mi benziyor ne?!

Varsa, siz de duyuyorsanız, aynı ritmin, benzer ses özelliklerini taşıyan bazı başka Arapça sözcüklerde de var olduğu görüşüne katılırsınız sanırım.

Ziraat, kanaat, kıraat, vaat, icraat, zanaat…

Tik tak… Tik tak… Tik tak…

Ritim bir yana, her birinin anlamında bir süreç gizlendiğini fark ettiniz mi? Kulak verin…

21.10.06

OR - Nokta Çelik göndermiş

Sevgili Nokta Çelik şöyle bir mesaj göndermiş:

"Sizin aracılığınızla paylaşmak istediğim iki satır var.
Uygun görürseniz, ekte yolluyorum:)

- - - - - - -

OR

“Or” hecesiyle başlayan kelimelerde bir şey keşfettim.

Ordu, orman, ortak, ortam birden fazla elemanın buluşmasını, bir aradalığı tarif ediyor. Yabancı kökenlilerde bile var bu durum: Orkestra, organizma... Biraz zorlansa organ, ortopedi, ortodonti de bu gruba dahil olabilir belki. Enteresan, değil mi?


SESSİZLİK

Sessiz, yani ses yok. Demek ki yalnız, tek başına. Sesli, yani ses var, yalnız değil. Oysa sessizlik çokluğu çağrıştırıyor bana nedense. Sessiz çoğunluktan, hayatta çoğunluğun sessiz olmasından mıdır acaba? Alfabede bile sessizler çoğunlukta, belki de ondandır."

Ölürken Hatırlanacak Sözcükler…

[Bu yazıyı birden çok kez, birkaç değişik biçimde yazmayı denedim. Kesmedi beni hiçbiri. O nedenle, ne olduğunu kısa yoldan anlatıp kurtulayım.]

Bazen bir şey tetikliyor düşünceyi, ve, ‘tam ölüm anında hangi kelime gelirdi aklıma veya dilimin ucuna’ diye kuruyorum.
Yahut: Üç sözcük götürme hakkım olsaydı yanımda, neleri götürürdüm acaba? oluyorum. Nereye gidiyorsak işte. Nafile bir proje daha…

Sonra, bir sözcüğü, o sıradaki ilgi veya bilinç düzeyim nedeniyle, nihai yolculuk için seçiyorum. Elini yüzünü yıkayıp koynuma koyuyorum. Birlikte geziyoruz bir süre.

Derken, ölmeye henüz zaman var diye midir nedir, unutuyorum sözcüğü de, ölmeyi de. Yetmezmiş gibi, konuyu da unutuyorum.

Dedim ki, ben bunu bir yazayım da, hatta hatırladıkça aday sözcüklerin kaydını uzatayım ki, hani, hem konu sıcak dursun hem zaman geçip de zamanı gelirse, gelince, hatırlayacak durum olursa hazır olsun.

(Olmak - ölmek uçları arasında bir başka bölüm işte.)

İşte, yakın zamanda bir sabah, kafamın içinde ‘asıl hece’ diye şeyle uyandım. Uyur ile uyanıklık arası ya, oyun oynayacak ya, asıl hem aslî hem asılmak fiilinin emir hali olarak attı zarı.

Zarı o atıyor, pulu oynamak bize düşüyor. Bakalım:

Asıl! Hece! Kaptırma belirleyici krallığını! Her şeyin asıl nasıl olacağını senin söyleyeceğini koy ortaya tartışılmaz biçimde. Böylece, ‘asıl hece’ hangisiyse o gidebilir örneğin son yolculukta.

A- mıdır? Belki, ki? Yahut -ki? Ol-? Öl-? -Mek, kesin. -Mak da olur.

Eski, unutulmuş seçimlerden, olsa olsa diye birini hatırlasam buraya koysam notu bitirmeden:

‘Bitti’.

[Bitti diye bitse de devam edecek diye umutlanıyorum.]

Evli

Bilmem doğru mudur, bir zamanlar bir yerde, İngilizce 'husband' -yani Türkçedeki koca- sözcüğünün 'house-bound' teriminden türediğini okumuştum.

'Evli' lafı, ne dersiniz, house-bound -yani eve bağlı-dan mı çevrilmiş?

Salkım, sarkım, salgın, sargın.

Salkım sözcüğünde bir sorun var sanırım: Sarkım olmalı doğrusu. Öyle ya, meyve salkmıyor ki, sarkıyor. Sarkıyor ki, sarkım oluyor.

Salgın sözcüğü de gizli yanlışlar -ki o da yanılış olmalı ya neyse- kulubüne üye: Bir hastalık ortalığı sarıyor örneğin. Demek, sözcük, aslında sargın olmalı. Ha, bilemem tabii, biri hastalığı bilerek isteyerek ortaya salıyorsa, o başka.

6.10.06

-rım, -rim, -rum... Anlayamıyorum!

Çıkarım, aktarım, yatırım, bildirim, sindirim, indirim sözcüklerini bilmeyen yoktur sanırım.

Örnekler çoğaltılabilir elbette. Örnekse, “üfürüm” diye bir sözcük varmış. Ben de Haluk Mesci’ den öğrendim. Kalp kapakçığının basınç etkisiyle kan kaçırması sonucu oluşan, ıslığa benzer bir sesmiş.

'Kaldırım' sözgelimi, ilginç bir sözcük değil mi? Yeri yükseltip yaya yolu yapmışız, adına da kaldırım demişiz. Oysa kaldırmak denince, ‘arada boş bir alan, bir mesafe bırakarak yerini değiştirmek’ gibi bir tanım geliyor benim aklıma. Uzaklaştırmak, gözden uzak bir yere taşımak, yok etmek…

'Uçurum'a ne demeli?.. Kaldırım bile anlaşılabilir kalıyor ‘uçurum’un yanında!

'Bitirim' ve 'kötürüm' var bir de…

'Bitirim' argo olduğundan bir ilgi kurmak zor ama ‘kötürüm’ü kötüyle ilişkilendiresim var doğrusu.

'Uçurum' ?.. Biz ferah ferah uçalım diye yani…

1.10.06

Konuk

"Kim o?" 'kim'e sorulmuş bir sorudur (.) ?

O 'kim' ki, kapının ardında duran ikinci şahış, tekil ya da çoğul (?) ...

Demek ki bu resimde biri daha var, kapının her iki yanını da görebilen bir hayalet.

"Kim o?" sorusuna, "Ben." yanıtını beklemek, düpedüz karşıdakini kendine yabancılaşmaya davet...

"Kim o?" gökyüzüne salınmış bir güvercin, 'kim'e (konup) kon(may)acağı belli değil.

Belki de bu yüzden gelene 'konuk' denmesi, kim bilir...